Pazar, Haziran 10, 2007

Beyaz bir ip

Ucundan bir tırtılın yeni dokuduğu ipek bir ip sallanan anahtarı kalbime sapladıktan sonra içimden sisler fışkırıyor, sislerin yere daha yakın oldukları yerlerde endülüs?ün arka sokakları gizli; bir flamenco?nun ateşini ve hüznünü barındıran, bir gemi sireni kadar pervasız, korent boğazının fütursuz sirenleri kadar edepsiz bu sokaklardan gelen rayihalarla sisleri aldatmaya çalışıyorum. Odanın kapısında kitaplarımın kapaklarından toplanmış tüm boyalar bir gemi güvertesinde duran ayaklı mermer bir küvetin içinde fısıldaşarak beni bekliyor. Renkler bir tığ ile örülen girift bir dantel gibi beni yıkamak için gitgide sarmalllaşıyor. Tutkularım kendilerini benden azat etmiş, bir kayıkçının küreği misali küvetin içinde o anlaşılmaz ritimleriyle kürek sallıyorlar girift desenlere. Üzerimdeki sanskritçe alfabeyi çıkarıp fırlatıyorum başka güneş sistemlerine.
.
Önümde tahta bir kapı beliriyor hafifçe itince bembeyaz ipek ipliklerle bezenmiş bir odaya gidiyorum. Burası benim aradığım oda değil, kelimelerimin peşinde kalbime bir anahtar saplı bambaşka bir odadayım durduk yerde. Ayağımı bastığım zemin bir gergefe işlenmiş kelt döneminden kalmış desenlerle dolu, nasıl olupta iplerin üzerinde bu kadar sağlam durduğuma şaşıyorum. Uçsuz bucaksız bilinmeyen bir toprak parçasında gibiyim, her yer bembeyaz iplerle sarmalanmış, arada dantellerden ağaçlar görür gibi oluyorum ama bu ipler diyarına gizlice göz kırpan güneşin gözümü kamaştırmasından başka bir şey değil. Elimi anahtarıma götürmeye kalktığımda bir bakıyorum ipek ip bembeyaz incecik bir kurdele olmuş, nereye uzayıp gittiği belli olmayan. Başka seçeneğim yok, geri çıkamam, buraya yazı yazmak için geldim. Çırılçıplak kalbimde bir anahtarla. Yürümeye başlıyorum. Zemindeki desenler her bir adımımla sanki yeni ilmek atılan bir tığ örgüsü gibi değişip duruyor. Nereye gideceğimi bilmediğim için başlıyorum desenlerin ardında yürümeye, tabii buna yürümek denirse. Desenler değiştikçe bilmediğim bir gezegenin dansını eder gibi tuhaf hareketler yapmaya başlıyorum istemsizce. Kalbimden sarkan kurdelenin ucu hala ufukta yok, bir zaman sonra ne kadar zamandır burda olduğumun mefhumunu kaybediyorum, canım sıkılıyor, oturmak istiyorum. Elimde kurdelem kendimi bırakıyorum beyaz ipek iplerin üzerine. Göz kapaklarım kapanmaya başlıyor. Üşüyorum. Başlıyorum çimenlerde yuvarlanan 7 yaşındaki halim gibi kurdelenin üzerinde yuvarlanmaya, kurdele omuzlarımı biraz olsun örtünce bırakıyorum kendimi uykuyla uyanıklık arasındaki o sırça köprüye*.
Rüyamda odamdayım. Meltemler saçlarımı uçuşturuyor. Buluttan raflarda bu sefer beyaz ipek ip kukaları duruyor. Kalkıp dokunuyorum. Dokunduğum anda fısıltılar, kıkırdaşmalar dolduruyor odayı. Kalbime bakıyorum üzerimde sub rosa yazan anahtarım hala duruyor, ucunda beyaz kurdelesiyle. Kendi odama geri dönmek ve kelimelerime kavuşmak için yapabileceğim başka bir şey yok. Tüm kuvvetimle anahtarın ucundan sarkan kurdeleyi çekiyorum. Bir anda odayı bir arpın sesi kaplıyor, daha bir kuvvetle asılıyorum kurdeleye. Çektikçe canım acıyor. Anahtar derimin altına işlemiş, gölgesi dizimde bir yara izi olmuş çoktan haberim yok. Yere üç damla kan damlıyor ve anahtarı çekiyorum. Üç damla kan gözümün önünde bir anda kıpırdamaya başlıyor. Rüyamda gözlerime inanamazken bir bakıyorum ki elimdeki anahtarım değil. İçine yıldız yağmış lacivert mürekkepli bir tığ. Anahtarım nerde diye hezeyana kapılmak üzereyim ki bir bakıyorum hala kalbime saplı, ucunda bir gökkuşağı asılı.
Elimde bu tığ yerde kıpırdayıp duran üç damla kana dalıp gidiyorum. Birinin içinde genç bir kız var bir ip eğiren, diğerinde orta yaşlı bir kadın o ipin devamını saran, sonuncuda yaşlı bir cadı elinde bir makasla kıs kıs gülen.**. Bembeyaz ipek ipli kukaların buluttan raflarda durduğu bir odada, kalbimde anahtarım, elimde bir tığ ile duruyorum. Bir anda bir dikiş makinesinin pedallarından gelen yüksek bir ses odayı kaplıyor. İpi eğiren genç kıza bakıyorum, bu benim kurdelemin ipek ipliği ?dalgaların sahilde yarattığı beyaz köpükler, bir incirin içindeki sayamayacağın o küçük kırmızı çekirdekler, bir leylağın taç yaprakları, gözlerini ayıramadığın bahar bulutları, önünde saatlerce durduğun gotik kiliseler, vücudündaki damarlar, üzerindeki alfabeyi fırlatıp attığın güneş sistemleri, hepsinin bir deseni var, iyi bak?diyor. Orta yaşlı kadına bakıyorum, ipek iplik artık benim kurdelem olmuş onu sarıyor elinde yavaşça ?Akdenizdeki bir adadan alıp uçağa kucağında bindiğin ve bir bebek gibi kucağından hiç indirmediğin ve bak bu uçak yolculuğu kısa sürecek sonra güneşin altında büyümeye devam ediceksin diye fısıldadığın ve hala arasıra gidip çiçeklerini öpüp gizlice konuştuğun begonvilin kaç senedir seni açan çiçekleriyle büyülüyor, toprağa emek verdin, o da sana kendine has bir desen verdi? diyor. Rüyamın içinde olanlara inanamayan kalbimin atışları almış başını gidiyor. Heyecan içinde yaşlı cadıya bakıyorum. Elinde makasıyla ?yazı yazmak kelimelerle bir dantel işlemektir, iyisini istersen beyaz sayfan bir gergef olur elinde bir tığ parmaklarının ucunu kanata kanata o gergefi işlersin, sıradanını yapayım dersen bir dikiş makinesi alıp başlarsın tekdüze pedallara basmaya, dikiş makinesini kullanmak aşksız sevişmeye benzer.? diyor ve ?senin ipini keseceğiz yoksa? diye ekliyor. Elimdeki içine yıldız yağmış lacivert mürekkepli tığı sırayla üç kan damlasına batırıyorum. Sonra kalbimde üzerinde sub rosa yazan anahtarımla buluttan raflarında beni bekleyen beyaz ipek ip kukalarına doğru ilerliyorum. Fısıltılar ve kıkırdaşmalar kesilmiş. Huzurun sesi geliyor uzaktan. Elimi uzatıp kukalardan birini aldığım anda bir bakıyorum bedenim bir gergef olmuş. Yazı yazmak için içine yıldız yağmış lacivert mürekkepli bir tığı alıp başlıyorum kendi desenlerimi kendime işlemeye. Ve bir anda kendimi buluyorum , rengarenk yağmur düşlerinin yağdığı o bildik odanın kapısının önünde.
.
dreamy@superonline.com
.
**kimi zaman fates kimi zaman moira olarak bilinen roma tanrıçası, genç kız atropus şarkıları temsil edip ipi eğirirken, clotho hatıraları açğırır ve ipi sarar, yaşlı cadı melete ise düşünceleri temsil ederek ipi keser. eğirdikleri ip insanın kaderidir.

14.04.2005

ece esmer

30.01.2007
*bu yazı http://www.deepnot.com/ adresinden alıntıdır.

Hiç yorum yok: